Araçlar

Bookmark and Share




Yaprak Şarkısı





Ben minik bir yaprağım

Dallarda sallanırım

Rengim sarı olunca

Hiç beklemem atlarım



Bakın, bakın! Duyuyor musunuz ağaçlardan gelen şarkıyı? Hangi şarkı olduğunu anımsayamadınız mı? Durun ben söyleyeyim size; bu minik yaprakların yıllardır söyledikleri bir şarkı - yaprak şarkısı...



Bakalım bizim yaprakçıkların marşı nasıl ortaya çıkmış, hadi hadi yaslanın arkanıza:



Kahramanlarımız, ilkokul birinci sınıfa giden iki afacan arkadaş - Mert ve Tuğçe. Aslında her şey sınıf öğretmenlerinin Mert ve Tuğçe'ye verdiği ödevle başlar.



Bir gün öğretmenleri yapacakları resim çalışması için tüm sınıftan hafta sonu irili ufaklı yapraklar toplamalarını ister ve ekler, " Sakın dallardaki yapraklara dokunmayın çocuklar." O sırada bizim iki kafadar- Tuğçe ve Mert- aralarında fısır fısır konuşmaya daldıkları için öğretmenlerinin bu uyarısını duymazlar.







Okuldan sonra heyecanla eve giden Tuğçe ve Mert annelerine "Anne öğretmenimiz bize ödev verdi, yemekten sonra hemen bahçeye çıkıp yaprak toplamalıyız"derler ve çarçabuk yemeklerini bitirip evlerinin arka bahçelerinde buluşurlar. Bahçelerinde bir çok ağaç vardır; İncir, dut, elma, kiraz, portakal...







Mert Tuğçe'ye döner, "Ben yaprakları toplarken sen de aşağıda durup sana atacaklarımı tut. Ne kadar çok toplarsak o kadar öğretmen bize aferin der." Bahçede duran merdiveni alıp en sütüne çıkar Mert ve incir ağacının yapraklarından birine doğru uzanır. Yaprağı çeker çekmez bir çığlık kopar, " Aaahhhh bıraksana beniiiii!" Mert o kadar korkar ki neredeyse merdivenden düşer. Apar topar aşağı Tuğçe'nin yanına iner.







"Tuğçe Tuğçe sen de duydun mu?"

" Neyi duydum mu?"

"Çığlığı, birisi bağırdı bırak beni diye duymadın mııı?"

" Hayır duymadım. Mert beni korkutmaya çalışıyorsun her zamanki gibi. Ama bu sefer yapamayacaksın. Çekil! Sıra ben de. Ben çıkacağım bu sefer."



Bu sefer Tuğçe merdivene çıkıp incir ağacının yaprağını koparmak için asılır.



" Aaaaah çekmesene beniii, canımı acıtıyorsuuun!"



Tuğçe duyduğu çığlıkla birlikte kendi de çığlık atmaya başlar. Merdivenden aceleyle Mert'in yanına iner. " Çabuk, koş, kaçalım. Burada garip şeyler oluyor." Koşarak evlerine dönerler ve bu olaydan kimseye bahsetmezler.



Ertesi gün tekrar buluşup plan yaparlar, bu sefer ikisi birlikte dut ağacına çıkmaya karar verirler. Yavaşça ağacın dallarının olduğu yere gelirler. Ellerini yapraklara doğru uzattıkları anda bir sürü çığlık kopar "Bırakın biziiii bırakın biziiii!" Tuğçe ile Mert bu kez kaçmazlar, aksine çığlıkların geldiği yöne doğru uzanırlar. Bir de ne görsünler, minik yapraklar konuşuyor!

" Ama ama nasıl olur siz nasıl konuşursunuz?"







Yapraklardan en önde olanı yanıt verir;

" Biz hep konuşuruz ama sizler bizi çok duymazsınız. Hep sesimizi size duyurmaya çalışırız, ama bizi çok dinleyen çıkmaz. Bazen de rüzgar alır götürür söylediklerimizi, size gelene kadar sözcüklerimiz havaya bulutlara karışır. Ama şimdi, yani siz bizim canımızı acıttığınız için var gücümüzle bağırdık. Çok şanslıyız ki siz bizi duyabildiniz."



"Ama neden canınız yandı?" diye sorar küçük afacanlar mahçup bir edayla.

" Biz sizin kolunuzu, elinizi çeksek acımaz mı?"

" Acır."

" İşte bizler de bu gördüğünüz ağaçların kolları, elleriyiz ve siz bizi koparırsanız hem canımız acır hem de yaşayamayız."

İki kafadar üzgün üzgün birbirlerine bakarlar:

" Peki ama öğretmenimizin bize verdiği ödevi biz nasıl yapacağız? Resim çalışmamız için yaprak toplamamız lazım."



Minik yaprak güler, " Siz bana bir daha dallardaki yaprakları koparmaya çalışmayacağınıza söz verin ben de size yardım edeyim" der.



"Tamam" diye sevinçle bağırır Tuğçe ve Mert. "Söz veriyoruz, sen de bize lütfen yardım et."



" Bizler dalların üstünde bir süre yaşadıktan sonra, bazılarımızın rengi sararmaya başlar. Bu bizim için yere atlama vaktinin geldiğine işarettir. Tam sarardığımızda kendimizi dallardan kurtarır ağacın ayaklarının dibine atarız. Böylece oradan istediğiniz kadar bizleri toplayabilirsiniz, hem de canımızı acıtmadan."







Tuğçe ve Mert birbirlerine bakarlar sonra minik yaprağa dönüp;



"Teşekkürler bize yardım ettiğiniz için, biz de bundan sonra sizleri daha çok duymaya çalışacağız"



O günden sonra Mert ve Tuğçe ne zaman ağaçların yanından geçseler aynı marşı duyarlar:



"Ben minik bir yaprağım

Dallarda sallanırım

Rengim sarı olunca

Hiç beklemem atlarım"

Şimdi siz de duyabiliyor musunuz?





Yazan : Müge Koçak (Backyard)


Çizen : Deniz (Profond)


04-05-2005
Yazılım vBadvanced CMPS, Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024