View Single Post
Eski 02-09-2009, 11:04   #65
Oğuz Karsan
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Merhaba.

Tohumculuğumuzun yok edilmek istendiği şu günlerde, hem kanunu yorumlamaktan aciz köylümüzün ürettiği ürününü korumalı ve karşı bazı önlemler alarak belli Anadolunun belli başlı tadlarını kaybetmemeliyiz.

Bu konuda elektronik posta ile gelen bir mektubu ekliyorum.



Alıntı:
Bir de bu yandan baksak! / Nurdan ÇAKIR TEZGİN

Etik olarak birşeyler doğru gibi dursa da alt yapıyı kurcaladığımızda işler bambaşka olabiliyor!

Tağşişi, hileyi, haksız kazanç elde edeni engelemek tamam, kanunlarla kontrolü de tamam. Buna herkes (çoğunluk) katılıyor sanırım. Peki, küçük üreticiyi nasıl hayatta bırakacağız? Örgütlenip kooperatifleşme bütün yanlarıyla oturuyor mu sisteme. Her köylü, her küçük çaplı üretici bu topluluk ruhundan nasiplenebiliyor mu? Karnını doyurabilecek örgütlenmeye ulaşabiliyor mu?

Bir ineği olan Hatice Teyze, iki koyunu keçisi olan Hüseyin dede, 30 ağaç zeytini olan Hasan'a, 5 ağaç dutu **** eriği olan ve ağaçların pekmezini etiketsiz satmaya anca gücü yeten Ayşe Bacıya denetimdeki kuralları nasıl anlatacağız? Ektiği domatesten, biberden salça çıkaran, tarhana, erişte kurutan ve bunu köylü pazarında satıp iaşesini karşılamaya çalışan bu toprakların köylüsüne bunu nasıl izah edeceğiz!?

İlaç alıp toprağına atmaya gücü yetmediği için atadan dededen gördüğü gibi doğal tarım yapıp bunu da pazarda satmaya çalışan Anadolu insanını yok etmek mi istiyoruz gerçekten? İstediğimiz bu mudur?

Üstelik de köylünün elindeki eski tohumu bu kadar önemserken, pembe domatesi, yerli beyaz diş mısırı, buğdayı, nohutu, fasulyeyi GDO Frenkeştayn'ına karşı korumak üzere şehirli kolluk kuvvetleri oluşturuyorken, herşeyin doğalı, tohumun yerlisi, gübrenin hormonsuzu ilaçsızı diye bas bas bağırılan bir döneme girilmişken...

Organik (!) ürün pazarlarının, adı üzerinde "Köylü Pazarları"nın, doğal ürünlerin, Slow Food'ların, Slow City'lerin, Sefertası hareketlerinin, yerli tohumun bunca öne çıktığı, eski değerlerimize sahip çıkma çalışmalarının dünyaca hız kazandığı bir dönemde, köylüye ürettiğini böyle satamazsın demenin sorumluluğunu kim üstlenebilir!?

Bu nasıl bir tezattır? Kendi içimizde çelişmenin açık bir göstergesi değil midir?

Bunu diyebilmek için, köylüye nasıl satabileceğinin alt yapısını eğiterek göstermek, fon ayırmak, kapı kapı dolaşıp köylüye gitmek gerek ki bu zaman alacak bir çalışmadır, çok kapsamlı bir projedir emek ister. Bunun ucu, üniversitelerin akademik birimlerinin köylüyle elele vermesine kadar uzanır. Kanunlar çıkarmak ve kontrol - zabıta faslı, gelinecek en nihai noktadır. Oraya kadar çok işimiz var.


Zeytinyağını, çöplüklerden toplanan pis plastik şişelere koyup satan ve sattıranlarla farklı bir mücadele uygulanması taraftarıyım. Etiketsiz, şişe, açıkta satılan gıda deyip kurunun yanında yaşı da dumanlamanın alemi yok. Köylünün ürünü ve emeğine sahip çıkmak zamanı çoktan geldi geçiyor.

Zeytinyağı kurmayları bu problemi daha farklı yöntemlerle çözmeli. Köylüye sopa göstermekle olmaz, ıslak odunları ayıklayacak mekanizma gerekli. Ne dersiniz?

Zeytinyağını iştahla bandığımız ekmeğimizin o burcu burcu kokan tadının, GDO'lu tohumlarla kirlenmemesi dileğiyle... Belki asıl mücadeleyi o tarafa kaydırmak gerekli, kim bilir!

www.ascifok.com
www.focafoca.com
Nasıl? sizce de Sn. Nurdan ÇAKIR TEZGİN, köylümüzün karşı karşıya bulunduğu problemi ve çözümünü çok güzel dile getirmemiş mi?.

Saygılar.

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön